Hazreti Mevlânâ -kuddise sirruh- mesnevisinde, dua edenin, “Rabbim” demesi, Allah’ın “Buyur ey kulum” demesinin ta kendisidir diyor. Allahtan uzak geçirilen, O’na dua ve niyazdan uzak, gafletle geçirilen bir anın önemine binaen bir kişinin durumunu şöyle anlatıyor:
Birisi her gece kalkıp Allah’ı anıyor, O’na dua ediyordu. Şeytan ona şöyle dedi:
-‘Ey Allah’ı çok anan kişi! Bütün gece Allah deyip çağırmana karşılık seni buyur eden var mı? Sana bir tek cevap bile gelmiyor, daha ne zamana kadar dua edeceksin?’ Dedi.
Adamın gönlü kırıldı, başını yere koydu ve uyudu. Rüyasında ona şöyle denildi:
-‘Kendine gel, uyan! Niye duayı ve zikri bıraktın? Neden usandın?’ Adam:
-‘Buyur diye bir cevap gelmiyor ki, kapıdan kovulmaktan korkuyorum’ dedi. Bunun üzerine ona denildi ki:
-‘Senin Allah demen, O’nun buyur demesi sayesindedir… Senin yalvarışın, Allah’ın senin ruhuna haber uçurmasındandır. Senin çabaların, çareler araman, Allah’ın seni kendine yaklaştırması, ayaklarındaki bağı çözmesindendir… Senin korkun, sevgin, ümidin Allah’ın lütfünün kemendidir… Senin her Ya Rabbi demenin altında, Allahın “buyur” demesi vardır…
Gafilin, cahilin canı bu duadan uzaktır. Çünkü “Ya Rabbi” demeye ona izin yok… Ağzında bir kilit var, dilinde de. Zarara uğradığı zaman, ağlayıp sızlamasın diye Allah ona dert, ağrı, sızı, gam, keder vermedi. Bununla anla ki, Allah’a dua etmeni, O’nu çağırmanı sağlayan dert, dünya saltanatından daha iyidir. Dertsiz dua soğuktur. Dertliyken yapılan dua, gönülden içten bir şeyleri kopartır gelir. Candan olur, çok samimi ve ihlâslı olur.’
Hele kul gecenin bir bölümünde kalkar, huzuru kalp ile abdestini alır, teheccüd namazını kılar ve ellerini semaya kaldırıp: “Ya Rabbi!.. Ya Rabbi!.. Ya Rabbi!..” derse, belki biz duymayız ama Rabbimiz kudsi hadiste belirttiği gibi her nidaya yetmiş defa “Buyur kulum” der. Mabuduna gönlünü açan, gafletten uzak mü’minin de istediğini bereketlendirerek ona Rabbi verir. Hazinesinden nesi eksilir ki… Yeter ki kul, kulluğunu bilsin. Yeter ki kul, O’na kul olsun. O zaman sadrı genişler, kalbi rakikleşir ve Allah bilmediklerini bildirir. Yine Hazreti Mevlânâ bir beyitinde şöyle diyor:
Yolumuz yâr ile gül bahçesine uğradı;
Ben gafletle güle nazar edince dedi ki yâr:
Muhabbetin şartı bu mudur, utan yaptığından!
Ben varken güle bakmak nasıl elinden gelir?
Muhterem Üstaz Mahmud Sâmi Ramazanoğlu -kuddise sirruh- hazretleri de son devrin yetiştirdiği büyük bir Allah dostudur. O büyük Allah dostu, hayatı ve eserleriyle topluma ışık tutmuş ve nice sâlih insanlar yetiştirmiştir. Sohbetlerinde insanlığın huzurunun Allah’a yakınlaşmakla mümkün olacağını duyurmuş ve sevenlerine Allah’ı çok zikretmelerini, gafletten uzaklaşarak seherlerde uyanık olmalarını tavsiye etmiştir. Kendisi devamla:
“Seher vaktinde Allah’ı zikredenlerin evlerinin üstlerinden bir nur semâya doğru yükselir. Bu, kalb gözü açık olanlar tarafından görülür. Hangi apartmandan bu nur yükseliyorsa, mutlaka orada Allah’ı zikreden, ibadet ve taatla, duâ ve niyazda bulunan veya Kur’an okuyan bir kimse vardır. Bizler de ehl-i gaflet değil ehl-i nur olalım. Seherlerde uyanık olmaya çalışalım. Allah’ın sevgililerinden olalım.” derdi.
Hesabın ne kadar çetin olacağının bilincinde olan, ömrünü nefs muhasebesiyle geçiren Allah dostu Mevlana Halid Bağdadi -kuddise sirruh- şu özlü mısralarında bu konuyu bakınız ne güzel ifade ediyor:
Hak affeder deyip gafletle gezdim,
Kahrı unutup pek fazla azdım,
Hayrı terk ettim de hep günah yazdım,
Dediler: Kervanın göçtü; ah yazık!
Yarın hesap için denecek haydi!
Ah.. Nasıl kurtulur bu Halid şimdi?
İşte mahşer, işte bir melek geldi,
Amel defterimi açtı; ah yazık!
Gaflet uykusundan bir türlü uyanamayan sefil insan, her şeyin yanına kâr kalacağını zanneder, sanki bu dünyaya direk olarak kalacak, bu dünyanın bir sonunun olduğunu asla düşünemez. Halbuki bu dünya oyun ve oyalanma yeridir. Hele hele gününü gün etme yeri hiç değildir. Mü’min firasetli olmalı, bir anını dahi gafletle geçirmemeli. İlahi bir kameranın kendisini takip edip devamlı çekim yaptığını ve bir gün filmin biteceğini hiç unutmamalı. Gözünü maddeden ve şehvetten başkasına açamayan bu zavallılara aslında acımak lazımdır. Her şeyin bittiği gün, gafilâne yaşanan hayatın son bulduğu gün, yani ecel kapıyı çaldığında çok pişman olacaklar, ama iş işten çoktan geçmiş olacak. Cehennemin kükreyerek; “Hel min mezid?” (Daha yok mu?) dediği gün son pişmanlık kesinlikle fayda temin etmeyecektir.
Abdülkadir Geylani -kuddise sirruh- hazretleri buyurur:
-Ey oğul! Bütün himmet gayretini yücelmek yolunda harca. Tek emelin, dünyalık toplamak olmasın. Zira o seni doyurmaz. Allahü Teâlâ’dan gayrı hiç bir şey seni doyurmaz. Tatmin etmez. Sen onunla iştigal et. Zira hiç şüphe yok ki, O seni doyurur, tatmin eder. Eğer sen bu makama erişirsen ve sende Allah Teâlâ ile ünsiyet hâsıl olursa, senin için hem dünyevi hem de uhrevi zenginlik meydana gelir. Ey kendini isteyeni reddeden gafil! Sen yalnız seni talep edeni ara. O’na talip ol. Yalnız seni seveni sev. Yalnız sana müştak olanla iştigal et!
Allahü Teâlâ ve Tekaddes hazretlerinin şu kelamını işitmedin mi?
“Allah onları sever. Onlar da Allah’ı severler.” (Maide, 54)
Şanı yüce olan Allah seni kendisine kulluk etmen için yarattı. Oyuna dalma. O, seninle konuşmayı murat etti. Öyleyse O’ndan başkasıyla meşgul olma. O’nun sevgisinin yanına bir başkasının sevgisini getirme. Eğer O’ndan başkasını sırf merhamet ve lütuf duygularıyla seversen bu caizdir. Nefislerin sevgisi caizdir, fakat kalplerin ve özün Allah’tan başkasını sevmesi caiz değildir.
Vaktiyle Âdem -aleyhisselam-‘ın kalbi cennet sevgisiyle meşgul olup orada ebedi kalma sevdasına düşünce, Allahü Teâlâ hemen onu oradan ayırdı. Yasak meyveyi yemiş olması bahanesiyle cennetten çıkardı. Gene kalbi Hazreti Havva’ya meyl ettiğinde onunda ikisini ayırdı ve Âdem aleyhisselamın Serendib’de, Havva validemiz Cidde’de olmak üzere, her birini uzak diyarlara attı. Aynı şekilde Yakub -aleyhisselam-, kalbini oğlu Yusuf aleyhisselama bağladığı için, Allahü Teâlâ uzun bir müddet onları birbirinden ayırdı… (Fethü’r-Rabbani 37. sohbet)
Gelin kardeşler, kalbi masivadan ve gafletten temizleyelim. Bu dünyanın fani olduğunu hiç hatırımızdan çıkarmayalım. Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sarılırsak öbür tarafta ne bir dost nede bir yardımcı buluruz maazallah. Bugün bizi dünyanın geçici zevk ve şaşaalarıyla aldatan yakın çevremiz, şeytan ve nefis, orada gafletimizden dolayı düştüğümüz duruma asla ortak olmayacaktır. Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle itminana erer, hastalıklardan ve gafletten kurtulur. Allah’ı hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmayarak daima diri ve gafletten uzak olmanın hesabını yapmalıyız ki, kurtuluşa erelim ve âşık Yunusla bitirelim:
İlahî gafletten uyar gözümü,
Dergâhında kara etme yüzümü,
Yunus der ki gelin tutun sözümü,
Dünyayı seven ahireti bulamaz.
FATİH YILMAZ
ilkadimdergisi.net